Aynı soruyu kendi kendime ve grup çalışmasındaki arkadaşlarım bana defalarca sordular ‘Yaşamak istemediğin halde tekrar tekrar yaşadığınız neyi değiştirmek istersiniz? Ne kadar basit gibi görünüyor ancak ben bir türlü cevap bulamıyordum. Sonra bazı kavramları daha iyi anlayabilmek için ‘’Psikoterapi Ulaştırma Programı’’ kitabını incelemeye karar verdim. Soru bizlere kitabın ortalarından gelmişti, Ancak ben henüz önsöz, giriş başlangıç kısımlarını yeterince okumadığım tam olarak sindiremediğim bir konuda bu sorunun cevabını bulmalıydım.
Öncelikle başka soruları cevaplamam lazımdı;
Ben kimim, neden buradayım, nereye gidiyorum?
Bu sorular antik Yunan felsefesinin oluşumundaki temel konulardı diye hatırlıyorum. Lise çağlarında bizler Felsefe dersi okurduk. Bu sorular beni Lise dönemlerime geri götürdü. Sülalemdeki ilk doğan erkek çocuk olmam sebebiyle, babaannem, büyükbabam, amcam, halam, teyzelerim, annem, babam benden hep başarılı olmamı beklemişlerdi. Bende onları mutlu edebilmek ve sevilen ideal bir çocuk olmak için, sürekli kendimi aşmaya ve yapabileceğimin en iyisini yapmaya çalışıyordum. Başkalarıyla kıyas edilmekten ve onlarda geride kalmış olmaktan hiç hoşlanmıyor, tepki gösteriyordum. İzmir Türk Kolejinde orta okulda A’ dan başlayıp B,C,D,E, diye devam eden birçok şubeler vardı. Bu sınıflardaki ilk üçe girenleri Lise birinci sınıfta özel oluşturdukları 4-Fen denilen bir şubede topluyorlardı. Ne yapıp edip oraya girmeliydim. Sonunda kendi sınıfımda sınıf birincisi olarak 4-Fen’e girmeye hak kazandım. Bu sınıf kız erkek karma ve okulun en iyilerinin toplandığı, en iyi hocaların ders verdiği ve ders saatlerinin arttırıldığı özel bir şubeydi. Aslında okul kendine reklam amacıyla Üniversiteye giriş sınavlarında başarılı olduğunu göstermek ve yeni öğrencilerin gelmesini sağlamak için akıllı bir hamle yaparak özel bir sınıf yapmayı amaçlamıştı. Bizler bunu bilmiyorduk. Yarış atları gibiydik. Durmadan birbirimizden daha iyi notlar almak için mücadele ediyorduk. Daha önceleri hep sınıf birincisi olmaya ve her soruya ilk ele kaldırıp cevap vermeye alışmış olan ben bu sınıfta ilk defa zorlanmaya başlamıştım. Benden çok daha iyiler vardı ve ne yaparsam yapayım, ne kadar çalışırsam çalışayım onlar kadar iyi olamıyordum. Hayatım boyunca hiç kopya çekmemiş olan ben, fizik dersinden kopya çekmeyi düşünmeye başlamıştım. Fizik Hocamızın lakabı bol Şevket idi, durmadan pipo içen ve çok da hoş kokusu olmayan ileri yaşlarda bir hocamızdı.
Yazılı sınav öncesi kopyalıklarımı hazırlamıştım. Sınıftaki yerim iri yapılı bir arkadaşım olan Bülent’in arkasındaki sıradaydı. Onun sırasında olduğum için hocanın beni görmeyeceğini umuyordum. Ancak sınav esnasında o kadar yüzüm kızardı ki, hiç alışık olmadığım bir şeyi yapıyor olmaktan, Şevket hocamın beni fark etmesi zor olmadı. Yanıma geldi ve üstümü aradı ve kopyalıklarımı buldu. ‘’Senden hiç beklemezdim Seda, yarın annen okula gelsin hemen’’ dedi. Yüzüm kıpkırmızı olmuştu, yakalanmıştım ve bunu aileme anlatmak zorundaydım. Kendimi yerin dibine girmiş hissediyordum. Adeta yer yarılmış içine girmiş bir halde okuldan eve döndüm. Annem ben söylemeden fark etmişti yanlış giden bir şeyler olduğunu. Ağlayarak anlatmaya başlamıştım.14 yaşımdaydım hiç unutmam o günlerdeki ruh halimi. Annem beklediğim tepkiyi vermedi, hatta bana kızmadı bile, Ertesi gün okula beraber gittik. Ben derse girmek üzere sınıfa gittiğimde annem Şevket hocanın odasına konuşmaya gitmişti. Sınıf arkadaşlarımda yakalandığım için benimle dalga geçiyorlardı. Moralim çökmüştü, kendime olan güvenim yerin dibine inmişti. Psikolojim bozulmuştu. Başarısızlık benim tahammül edebileceğim bir şey değildi. Zira doğduğum günden beri hep başarılı olmaya odaklanmıştım. Hep sevilmiş, takdir edilmiş, pohpohlanarak büyütülmüştüm. Amcamın iki kızı, benim kız kardeşim, halamın kızları arsında geniş ailenin tek erkek çocuğu bendim. Babaannemin ilk göz ağrısı en sevdiği torunuydum. Nazar değmişti bana. Bu psikolojiden nasıl kurtulacaktım. Annem eve döndüğümde beni hiç azarlamadan en tatlı sesiyle konuştu. Oğlum sen bizim biricik evladımızsın, seni çok seviyoruz, illaki sınıf birincisi olmak, en iyisini yapmak için kendini bu kadar zorlamana gerek yok. Bizler seni başarılı olduğun için değil oğlumuz olduğun için seviyoruz dedi. Çok rahatlatıcı bir konuşmaydı. Kendime getirmişti beni. Hızlıca toparlanma sürecine girdim. En verimli olduğum saatlerde, evde herkesin derin uykuda olduğu sabah 4 -5 gibi erkenden kalkıp fizik çalışmaya başladım. Zihin açıklığının ve konsantrasyonumun en yüksek olduğu bu saatlerde yoğun çalışmanın faydasını 2. girdiğim sınavda tekrar en yüksek notu alarak gördüm. Yine gözde öğrenci olmayı başarmıştım. Ancak sınıf arkadaşlarımın şakaları devam ediyordu ve 4-Fen macerama devam etmemeye karar verdim. Lise 3. Sınıflarda bir burs programı olduğunu duydum. ABD’de bir öğrenim yılını Amerikalı bir ailenin yanında geçirerek oradaki lisede okuyacak, Amerikan rüyasını görecektim. Bu hayal beni tekrar motive etti, ancak ders notlarımın çok iyi olması ve yapılacak yazılı ve sözlü sınavlarda başarılı olmam gerekiyordu.
Çok sıkı bir tempoya soktum kendimi, hem derslerde iyi not almaya hem de AFS sınavlarında başarılı olmaya odaklanmıştım.
Kendime hedef koyduğum zaman onu başarmak benim hayat mottomdu Hem Lise 2 sınıf birincisi hem de AFS sınavlarını kazanmayı başardım. Lise son sınıfı ABD’nin Pasifik bölgesi olan California eyaletinde İzmir’le aynı paralelde olan Los Angeles şehrindeki Long Beach Polytechnic High School’da okudum. Amerika’da geçirdiğim bir sene bende büyük değişiklikler yaratı. Aile baskısı üstümden kalkmıştı, bizim evimizde TV yokken, kaldığım ailede en büyüklerinden renkli TV seyrediyorduk. Bizim bir arabamız bile yokken onlarda dört araç kapalı garajda duruyordu. Kaldığım ev Long Beach’ın en lüks semtinde yüzme havuzu olan büyük bir golf sahası içindeydi. Ailenin 3 kız bir de erkek çocukları vardı, tipik kalabalık ve zengin bir Amerikan ailesiydi. Kızların 3 de çok iyi Üniversitelerde okumak üzere evden ayrıldıkları için Amerikalı aile ‘’ host family’’ olmaya karar vermişti. Beni de kendi oğlu olarak gördüler ve orada kaldığım süre içinde yakından ilgilendiler.
Başarılı olamayınca kendimi değersiz hissediyordum ve sanırım benim Saydam inancım nedir sorumun cevabı buydu.
Çünkü benim için hayat ;
-İstediğin başarıya ve hayal ettiğin pozisyona gelebilmek,
-Keyfince yaşayabilmek,
-Özgür iradenle karar verebilmek,
-Kimseye hesap vermek zorunluluğunda kalmamak,
-Seyahat edebilmek, yeni yerler görmek yeni insanlarla tanışmak,
-Vücut formunu ileri yaşlara kadar koruyup zinde kalmayı başarabilmekti.
H.Seda Kut
05.05.2021
İstanbul