Tanrı Bizleri Nasıl da Biliyor Tıpkı Bir Annenin Evlatlarını Tanıması Gibi…
İnsanız nihayetinde, hayat yolculuğumuzdaki bazı sapmalarımız yoldan çıkarır bizleri… Bence kefaret, yoldan çıkmalarımızda insani bir hâl olması anlayışını gözetmekten geçiyor Yaradan kuluna , İçine sinmeyen bildiğin bir yanlışa umutsuzlukla yaklaşıp kendine ızdırap yaşatma diye bir seçenek sunmuş … demiş ki fark ettiğin yanlışla yüzleşme sırasında yaşayacağın vicdani süreci sembolik bir bedelle ( oruç olur, sadaka olur ) ödeme hali ile rahatlama , ne güzel ….
Hayat nasıl ki keyif duyma kendimizden memnun olma halini fark edip büyümeyse aynı zamanda acı veren duyguları da kabul edip bilgelikle içinden geçebilmenin dengesini kurmaya davet etmektedir bizi. Tekrar hayata kaldığımız yerden devam etmemizin bize iyi geldiğinin hatırlatmasıydı bendeki kefaret tanımı.
Bir çok dini inanışın içinde kefaret, toplumları düzenleyen bir araçtır. Bireyin kusursuzluk algısını ortadan kaldırır. İnsanın yaradılışından gelen kendisini fark etmesini, yeniden hizalamasını ve kendisinin yeni versiyonlarına taşımasını destekleyen şefkatli bir kelimenin biz insanlığa verilmesi ne büyük bir telafi aracına sahip olduğumuzu gösterdi bana. Yani şuna benzetebiliriz: arabanızla bir yola çıkıyorsunuz ve aracınızın tekerleği bir yerde patlıyor yedek lastiğinizin olmaması durumunda oracıkta çakılı kalırsınız. İşte yeniden yenilenen lastiğinizle yola koyulmaktır KEFARET. Bu yüzden çok değerli buluyorum…
İnsan tanrı olmaya çalışırsa çok çalışmaktan bozulan bir makine gibi deforme olur, ölür. İnsanın tek başına mükemmele ulaşabileceği yanılgısını ortadan kaldırmak adına kefaretin anlamı oldukça derindir.
İnsanlık için bu dünyaya gelişimiz en büyük kefaret değil miydi ? Adem ile Havva’nın yasak meyveyi yemesi ile bizlerin dünyaya sürgün olarak gönderilmemiz… Yaradan’ın kendi varlığını bizlere tebliği ile affediciliği, tövbeleri ve pişmanlıkları kabulü bize her zaman bir yol olduğunu göstermiyor mu?