İki arkadaş konuşuyorlar:
Leyla: İnsan olmak zor zanaat. Öyle kolayca bir gecede İNSAN olunamıyor. Baksana kendindekini ne biliyor, ne bilse gösterebiliyor insan. Tezatlarda sürekli.
Işık: Neden öyle söylüyorsun ki
Leyla: Ya için ağlarken güldüğün, hatta kahkaha attığın hiç olmadı mı? Gitmek istediğin , deli gibi koşmak istediğin halde kaldığın; görmek istemediğin halde sevdiğini söylediğin falan?
Işık: Olmuştur ne bileyim .
Leyla: Düşünsene kahkaha üzerine destanlar yazılır, ne yazılar da yazılmış keza; ama neye güler, neye ağlar, nerde durur, nerde kaçar, insanın kendisi bile bilmiyor. Aslında alayından mıdır o gülmeler, boş vermişliğinden midir, sinir bozukluğu mudur, yoksa mutluluk mu bilemezsin.
Işık: Ama olur mu insan mutluluktan gülse dolu dolu güler, bütün iç organları da onunla birlikte güler. Hastalıklar şifa bulur. Onun ardından ağlama gelmez ki, aksine öyle bir hafifler ki insan, sanki bütün yüklerini atar, sanki beyninin kıvrımları ışıldar, çocuklar gibi şen olur. İşte o zaman yasemen güler, güneş güler, sarı papatya güler, minderdeki kedi güler…
Leyla: Doğru söylüyorsun; kahkaha mutluluk hormonlarını artırıyormuş. Aslında keşke gülebilsek, gülümseyebilsek herşey değişebiliyor. Bu haftaya başlarken daha çok güleceğim derken hiç ağlamadığım kadar ağladım. Ne kendimde ne karşımdakinde durduramadım öfkeyi. Belki bu bağrışlar ve gözyaşları da bir boşalmaydı ama kahkaha atıp da “aman sende” diyebilseydim, hiç bir şey bu kadar çaresiz, umutsuz ve güvensiz hissettirmezdi bize. O gülünce açılan güneş tutuldu ve karardı her yer. Dünya kokusuz, renksiz kaldı. Dünyanın yükü üstüme çöktü sanki.
Işık: Normalde gülmez misin sen hiç?
Leyla: Sanki herkes zekadan yoksun gibi konuşuyor, seni aptal yerine koymaya çalışıyor, gülünecek bir şey bulamıyorum. Ama çocuklar istisna, bir tek onlarla kendim olup gülebiliyorum. Bir de geçen gün uzun süredir ilk defa kendimi çizgi film sahnesinde gibi neşeli buldum. Yüzerken bir dizi ince küçük, gümüş renginde balık, çizgi çizgi denizin altında geçit yapıyordu. Hiç bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum; sanki onlarla gülüp onlardan biri olmuşum gibi geldi. Kahkaha atar gibi yüzüyorlardı sıra sıra, hoplaya hoplaya… Belki de doğanın bana yaptığı en zeki şakaydı. Belki de bu gülüşle birliği hissettirdi.
Ayşe Öztekin, 14.09.2021