Gülmeyenin anası ağlasın, annesi ölmüşse ve hiç birlikte hiç gülmedilerse ; anacığım sagliğinda gülemedim diye mezarına gidip ahlanıp vahlansın …
Çekiç medya da gülmek garantilidir ve küfürle gülmek bu hayat pahalılığında bu akşam iki kilo pirzola yemiş gibi karın kaslarınıza masaj yapsın ..
Benim küfürle tanışmam merak etmediğiniz üzere Arnavut olan coçukluk arkadaşım Gülşah la başladı.Onların bahçesinde ağaçların içinde oynarken benim yabancı dillere karşı sevgimi öğrenen Gülsah sana Arvavutça öğreticem, bak bu kelime buke ekmek, gomar essek , uji su gibi, nona anne, diye bir de none (anan) fiksimit të ndeshjev .nona tasivşa ögretti .Bir de ne kadar çok tekrarlarsam ögreneceğimide ifade eden arkadaşımın öğrettiği Arnavutça küfürleri kimse bilmeden neşeyle savurdum sağa sola …Ne de olsa Arnavutça İşkodra nın başkim diliydi .Bahçede birgün oynarken Arnavut olan ananesi Nonomit ; beni durdurdu.
Nonomit ; Ne öğretti bu Gülşah sana ? küfür öğretmiş, none (anan) fiksimit të ndeshjev sakın kııızım, sakın bir daha duymayayım ikinizin ağzından böyle küfürler deyince müthiş afallamıştım.Gülşahsa bir kenarda benim surat ifademe kıkır kıkır gülüyordu , ben de o gün anlamını bilmediğim kelimeleri ve söz öbeklerini bir daha asla kullanmamayı öğrendim… Sonra beni Nonamit ananeme de şikayet etti ,ananemde anneme söyledi.
O kavurucu ağustos ayında annem küfürün ilacı karabiberdir diyerek ağzına bir güzel karabiber doldururum senin diye beni tehdit edince ; anladım ki hesabını veremeyeceğin, anlamını bilmediğin kelimeleri kullanırsan kısaca insan kelimeleri özenle kullanmazsa bedelini neyle ödeyeceğini de bilemez…
Sonra ortaokul sıralarında küfürcü Hikmet cıktı ortaya, İngilizce dersinde ıngilizcedeki artiıckle ları kullanarak küfürler türetmeye başladı .the, can ,me, but ,the .Bunları tahtaya arka arkaya yazıp kız arakadaşlarımızı tahtaya iterek ikide bir Türkçesini oku, Türkçesini oku. the can me but the . diken mi battı ? diye diye gülüşüyorduk.Bir de Hikmet tahtaya Almanca bir seyler yazıyordu “ herr heusen die beinder ”türkçede tamamı: “her havuzun dibi aynıdır, inanmazsan in de bak!” gibi cumlelerle birlikte sonuna küfürlerde ekleyerek baya eğlenmiştik doksandörtlerde …Lisede de altına ten rengi üstüne siyah çorap giyen mini etekli çift çoraplı kızlara delikli İsveç kaşarı diye başlayan küfürler savruldu havaya .O dönemde gidip uzun sırma saçlarımı erkek gibi kestirip eteğimi de uzun giydim asla da iki ince çorap üst üste giymedim .Pilav gününde bu yüzden tanıyamadılar beni… Üniversitede herkes son derece birbirine saygılıydı ama çan eğrisi yüzünden hocalara küfür etmek çok modaydı. Arkasından küfür edilen hoca bilirdik ki en sıkı çan eğrisini kullanan hocaydı.
Yüksek matematikte en sevdiğim konu integral ve türevdi .Sınav sonuçlarını astırmak için matematik öğretmeni beni odasına ilk çağırdığında kan ter içinde beklerken kapı önünde Eyvah dedim küfürleri duydu , sınıf sözcüsü ben olduğum için acısını benden çıkartacak diye 95 aldığıma bile sevinemedim çan eğrisini etkilediğim için sıfırı alan sınıf arkadaşlarımdan biri ben listeyi asarken , çalışma bu kadar inek orospu diye bana da küfür etmez mi ??
….
Bunları kaleme alırken telefon çaldı .Arayan köyden Zehra ablaydı …
Zehra ”Dölü (deli) appam (ablam) nasılsın ,uşak devşek (çoluk çocuk nasıl ? iyi misin, pandomiyle (pandemiyle) aran nasıl ?
Roza :” Zehra abla nasıl olalım ,Pandemide çoluk çocuk gıdım gıdım (azar azar) deliriyoruz evin içinde .Siz nasılsınız?
Zehra: Biliyoosun işte Bozkurttan Abana ya taşındık.Derenin yanında şıkır şıkır ev aldık deyelekten ne gözel derken ,gocca gocca tomruklar yetti bizim binayı göçümeye ,AAAAllah belasını versin o Orman müdürünün Göbel , m(b)ok vardı sanki onca tomruğu derenin basağina doldumuş gitmiş ,kimi dedi hes patladı ,kimi dedi köprü bozuk,kimi dedi dere yatağı ,ne bilelim biz derenin yatağımudur yorganımudu ??? ev aldık diye sevinüp hava atıyoken bunlar başımıza geldi işte sel katıp gitti her şeyimizi önüne canımızı zor kurtardık biliyooosun işte …. O orman müdürü varya ah orman müdürün anasını boğaz köprüsünde Abdulhamıt ın pandosu sevsün ,hem Asya seyretsin hem de Avrupa seyretsin. Ahhh kızım ahhh buncaaa sene körü d(s)iksen gözü açıludu bizimkilerin gözzüü açılmeyaaa açılmeya hiç açılmaya işte gözü kör milletin fiyatlarıda görmeyalar …
Hem gız seni sahilde bu yaz yazı yazarken görmüşler sen Abana sahildede Nadar köyü kızı Azımeyle hep kitap okuyodun, Bak AAAzıme ye kitabı tersten tutaa tutaaa, kitabı tersten okuyaa okuyaa Serdar la işi pişidü gitti. Emirgan da müstakil villada oturuyormuş.Sen apartman tepesinde oturuyodun değil mi ?
Roza: Evet , Zehra abla apartman dairesinde en üst katta oturuyorum …
Zehra: Neee oooo öyle !!!!!! Baktım instagrama Ayşe nin dediği yere , ak saçlı bilge müdü nedü otudum izledim ne gözel anlatıyo , izledim gız …Kimi kiydi bak şimdi unuttum
Roza : Harika bir psikiyatrist Murat Kemaloğlu Zehra Abla ,
Zehra : Ananı aradım geçen hafta , öte alem okuluna yazdumuşlar seni, oyle dedi bağa (bana) ,yazarak iyi olacak kızım dedi …
Neee oooo öyle !!!!!! Baktım instagrama Ayşe nin dediği yere , ak saçlı bilge müdü nedü otudum izledim ne gözel anlatıyo, izledim gız …Kimi kiydi bak şimdi unuttum adını ?
Zehra :İyi de Gızım , sen iki cocuklan otusana otuduğun yere , oturağı götüne goy, otu otudugun yerde , yat aşşağa , bırak elinden telefonu ,korsan programla kocayı takip etmeyide bırak ne mok yerse yesin , dölülük (delilik ) alametleri bunlar. Aslında vaaryaa Serdar ın gözü sendeydi , dedim saaaana bu mimar bozuntusu seni hasta eder diye . Köye kadar indi haber hasta olmuşun o narsistin yüzünden.. Sen bana bakma emme başa gelen çekilü .(çekilir) .Sen gendüne iiyi baak .
Roza: Sağol Zehra abla ,sen beni iki günde bir ara olur mu ?