Sahibi olduğumuz kafenin bir etkinliği olan, yıllardır devam eden bir kitap kulübümüz var; Meraklı okuyucular kulübü. Dünya edebiyatından pek çok yazarın eserlerini bir araya gelerek konuşuyor tartışıyoruz. Bazı kitap konu ve içeriklerini bahane ederek geziler düzenliyoruz. Aslında kitap ve gezi fikrine yıllar önce yaptığımız bir seyahat ilham oldu. O seyahatte Engin Geçtan’ın Tren kitabını Afyon’da buluşup beraber okuyup tartışmıştık. Kocatepe’de Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük taarruz emrini verdiğinde ne hissettiğini deneyimlemek için Kocatepe’de bir çalışma yapmış ve biz de bir başka taarruz başlatmıştık.
Bu taarruz devam ediyormuş demek ki yine Engin hocanın Tren kitabı vesile oldu ve kendimizi trenle Eskişehir’e giderken bulduk. Tren’de, tesadüf bu ya emekli hakime sevgili Leyla hanım ile tanıştık. Hayatımızda önemli bir sorunu çözmemizi sağladı. Bir başka gezimiz Turgut Özakman’ın Çılgın Türkler Kıbrıs kitabı ile Kıbrıs’a oldu.
Uzatmayım bu sefer gezimiz kısa bir mesafeye Ulucanlaraydı. Nazım Hikmet Yaşar Kemal gibi pek çok yazar ünlü politikacıların tutuklu veya mahkum kaldığı cezaevi müze olmuştu ve biz meraklılar müzeyi ziyarete gittik. O ufak avlularda yapılan yürüyüşlerde kim bilir ne kefaretler ödenmişti. Cezaevi müzede olsa taşıdığı anlam ve önemi o kadar ağırdı ki arkadaşlarıma huzur yürüyüşünü anlatıp orada uygulatmak istedim. Arkadaşlarımın arasında huzur yürüyüşü nedir ilgisini çekenler gerçekten uygulamak için çaba gösterdiler ancak kalabalık ortam çok fırsat vermedi. Ortamın etkisiyle ağlayanlarla üzülenlerle duygu dolu bir ziyaret olmuştu. Katılanlar bir an önce oradan ayrılmak istedi. Bir iki kişi biraz daha kaldık. Bahçede püfür püfür bir hava da ağaçların gölgesinde çay kahve içerken en yakın zamanda tekrar gelmeye karar verdim. O boş avlular, koğuşlar, taş tuvaletler, mutfaklar, hücreler, Hilton odası aslında eski misafirlerin kefaretleriyle öyle doluydu ki. Hapishanenin son mahkumu ise zaten tüm azametiyle hala hapisteydi.
Ve bir hafta sonra tekrar Ulucanlar’a geldim. O’nu ziyarete gelmiştim. Son mahkuma; Darağacına.
Darağacı ömür boyu müebbet almıştı. İşte tekrar karşı karşıyaydık.
Tam önündeyken arkadan bir ses
‘Yeşim abla inanmıyorum burada işin ne? dedi.
Döndüm. Ezgiydi seslenen . Kafemizde öğrenciyken garsonluk yapmış mezun olunca İstanbul’a geri dönmüştü. Ankara’ya her gelişinde mutlaka bize uğrardı. Müzelerle ilgili bir tura katılmış. Birkaç saat Ankara’da kalıp sonra başka bir şehre geçeceklermiş.
‘Aklımdasınız bu sefer ziyaret edemeyeceğim diye üzülüyordum görünce çok şaşırdım’ dedi.
‘Benden habersiz gelirsen işte cezaevinde bile olsan bulurum’ dedim. Gülüştük.
‘Neden buraya geldin’ diye sordu.
‘Darağacını ziyarete’ geldim dedim. ‘Buradaki tek mahkum O’ Espri yaptığımı sandı ama ben ciddiydim.
Adı ne ? Suçu neymiş’ diye sordu.
‘Suçu yok Varoluşunun sebebi görevi. Haksız yere hapiste yatanlardan. Adı
Darağacı ama bak şimdi içimden ona Yaşar adını koymak geldi. Hah tamam Yaşar yakıştı.
Kahkahayla güldü. Yalnız mısın birazdan gitmek zorundayım? dedi. Arkadaşım gelecek yalnız değilim dedim. Gitme zamanı gelmişti. Vedalaştık.
Kısa bir süre sonra uzaktan bana el sallayan Burcu’yu gördüm. Burcu Tülay hocamın kızı ama bizim çocukluk arkadaşımız. Ünlü bir üniversitenin güzel Sanatlar fakültesinde bölüm başkanı. Bu sefer ziyaretime hazırlıklı gelmiş resim kağıdı ve boyalarımı ve Burcu’mu almıştım. Burcu’ya ne amaçla geldiğimizi anlattım. Kefaret yürüyüşünü ayrı ayrı avlularda koğuşlarda yaptık saatlerce
Sonrasında çay bahçesinde oturduk Renkli boyalarla o an hissettiklerimizi elimizi serbest bırakarak kağıda aktardık. Aklıma bir fikir geldi çizdiklerimden. Affetmek özellikle kendimizi affetmek çok önemliydi. Mahkumlar hep AF çıksın diye bekler. Kendini affetmedikçe AF çıksa da dışarda yine aynı suç işlenip tekrar geri dönülür. Yine AF çıksın diye beklenir. Gözümün önüne bir afiş geldi. Af çıktı başlığıydı ama bu af başka af. Mahkumlar affetmeyi öğrenirse suçu tekrar etmeme olasılığı kuvvetlenebilirdi. Direnç gösterdikleri her ne iste serbest bırakmak demekti belki affetmek. Tövbe etme cesaretiydi belki.
Peki ya Yaşar ne yapmalıydı şimdi? Cevap aşağıda sırlanmış. O gün çizdim. Sırlarınızla ne yapacağınıza siz karar vereceksiniz.